Archive | April, 2010

Hayatının Erkeğini Arayanlara

16 Apr

Internet çok acaip bir şey. Biliyorum çok klişe oldu ama, vallahi öyle. Son zamanlarda en çok nelere güldüğünüzü düşünün. Facebook’tan izlediğiniz videolara değil mi? Eskiden olduğu gibi haftasonları alıp gazetenizi, en son satırına kadar okuyor musunuz? Hatta haftaiçi okuyamadıklarınızı biriktirip haftasonuna saklıyor musunuz? Yoksa ntvmsnbc’nin sürekli güncellenip sayfa başına çıkışıyla insanı delirten sayfasından mı ulaşıyorsunuz her bilgiye? Bir yakınınızın öldüğünü gelen telefonla mı öğreniyorsunuz, yoksa facebook status update’leriyle mi?

Sürekli bilgisayar başındayız ve herkesin öyle olduğunu biliyoruz. Şu ana kadar bilmediğiniz bir şey söylemediğimin farkındayım. Yukarıda yazdığım ciddi paragrafın devamını da başka bir yazıda getirmeye niyetliyim.  Şimdi bambaşka bir yere atlıyorum: O acaiplikler içinde bir şey keşfettim ben. Bir blog. Profil görünümleri bugün itibariyle 16574 olduğu için sanıyorum biraz geç keşfetmişim ama olsun.

http://www.hayatiminerkegi.com/

Nereden nereye atlayıp vardım o sayfaya bilmiyorum ama şükürler olsun o tıkladığım sayfalara.. Siteye girdiğim gibi karşıma çıkan cümle beni yerlere yatırdı: “Erkeklere harcadığım vakti ilime yatırsaydım, mutfak aletleriyle atomu parçalamıştım”

Bu yazıyı görmemle birlikte kapattım ofisin kapısını, gelen gidene de “Şu an bir rapor yetiştirmem lazım kusura bakmayın” dedim ve bütün yazıları baştan sona okudum. Uzun zamandır bu kadar güldüğümü, hayatıma bu denli renk geldiğini hatırlamıyorum. Gönlümüzün Blog ödülleri şampiyonu bu kişinin zekasına, algısına, rahatlığına hayran kaldığımı belirtmek istiyorum. “En yakın arkadaşı olmak istiyorum” dedim, bizimkilerden dayak yedim.

Okuyun gençler, hem yeni nesil erkek tiplerini tanıyın, hem de hayatınıza renk gelsin.

Haftanın Enerji İçeceği: Nisan 12

12 Apr

1 aydır durmadan dinliyorum. Repeat e alıyorum, Hisarüstü – Taksim otobüsünde, metroda, ofiste sürekli dinliyorum. Her sabah ve her akşam servise biner binmez sektirmeden uyuyan, servis arkadaşları tarafından dalga geçilen ben, uyumadan bu şarkıyı dinliyorum.

Çok eğleniyorum dinlerken. “Bir gün sahneye çıkıp bu şarkıyı söylediğimi” 15 farklı şekilde anlatabilen ergen hayaller kuruyorum. Ofiste söylemeye çalışırken insanlara yakalanıp utanıyorum.

Dinlemediyseniz, dinleyip unuttuysanız, buyurun, mümkünse eşlik edin, çıldırın. Yalnız fazla hayal kurmayın, o şarkı benim!

söylemezsem çatlarım #4

7 Apr

Biraz daha beklersem, ne kadar saçma  bir şey yaptıklarını farkedip belki reklamı yayından kaldırırlar dedim, olmadı. Evet dostlar, Dumankaya Modern reklamında elleriyle havaya acaip acaip şekiller çizen mimar-mühendislerden ve heykeltraş amcadan bahsediyorum.

Dublajın inandırıcı olmaması hadisesine hiç girmiyorum bakın, benim derdim eller. Allah aşkına söyleyin, ne yapmaya çalışıyorsunuz? O havaya çizilen semboller mi simgeler mi artık neyse, ne ifade ediyor? Ucundan kıyısından hedef kitle sayılırım. “Herşeyi kendi ellerimizle yaptık” mesajı mıdır bana vermeye çalıştığınız?

Olmamış diyor ve elimle “Otur, Sıfır!” işareti yapıyorum.

Arşidük ve Ben

5 Apr

İtiraf edeyim, Jacqueline du Pré’nin varlığından haberdar olmam, Tuna Kiremitçi ve İclal Aydın arasında zuhur eden ve sesi yerin dibinden gelen köşeler arası atışma sayesinde oldu. Ben ve tahminen birkaç bin kişi daha, çok yetenekli bir çello virtüözünü tanımış olduk. Bu vesileyle Tuna Kiremitçi’ye şükranlarımı sunar, bir yaşıma daha girerim.

Öte yandan, yazısında bahsettiği ve eşliğiyle romanını tıkırdattığı, Beethoven’ın Arşidük Üçlüsü’nü keşfetmem biraz daha önceye rastlar. Keşke klasik bir eseri duyduğumda “Ah bebeğim Chopin bu! Bıdıbıdısından belli” diyebilecek bilgiye sahip biri olsaydım. Maalesef en fazla, “Aa ne güzelmiş, kimin bu?” diyebiliyorum, hiç havalı olmuyor.

Bir Haruki Murakami şaheseri olan “Sahilde Kafka” (Umibe No Kafuka) romanında, karakterlerden birinin öylesine girdiği bir kafede duyduğu ve “benliğini yeniden bulmuş gibi” hissettiği eserdir Arşidük Üçlüsü. (Kitabı okumadıysanız hemen bir koşu alın, okuyun!) Kitapta bahsedilen Rubinstein-Heifetz-Feuermann Üçlüsü’nün icra ettiğini bulamadım. “Ayrıl, fazlaca ayar yemeden” adlı yeni bir T.K romanına ilham vereni, 3 bölüm halinde buyrunuz: